25 Şubat 2013 Pazartesi

Sen gittikten sonra çok şey oldu. Mesela gelen birçok mesajı sen sanıp sevindim. Senden olmadığını görünce ağladım. Birsürü şarkıyı eskittim. Hepsini dinlerken “artık yeter” dedim. Ama sıkılmadım hiç. Beni ağlatan, seni düşünmemi sağlayan şarkılardan nasıl sıkılırdım ki?

Dışarı çıktım. Arkadaşlarımla gezip dolaştım. Bir süre seni unuttum, unuttuğumu sandım. Evin anahtarını anahtarlığa koyduğumda yalnız olduğumu hissettim. Anlayacağın özgürlük bile bir yerden sonra sıkıyor. İnsan ait olmak istiyor.

Birsürü film, birsürü saçma sapan “bunu mu izleyen var mıdır?” diye düşündüğüm dizileri izledim. Karakterlere seni koydum. Adam hep kadına aşıktı. Kadında adama. Kadın hiç bilmiyordu.. Ve bir türlü kavuşamıyorlardı. Keşke sana anlatma fırsatım olsaydı.

Aileme seni anlattım, psikologa gittim, arkadaşlarıma saatlerce seni anlattım. Sıkıldılar. Başka şeyleri kendime dert etmeye çalıştım. Hep “acaba o bu konuda bana nasıl yardım ederdi” diye düşündüm durdum. Hep seni bekledim aslında, senin konuşmanı istedim.

Kendimi kötü hissettiğim her anda seni yanımda düşündüm. Kendi kendime, senle konuştum. İçimde olduğunu düşündüm, beni dinlediğini hayal ettim. Dua ettim.

Ve sen;

Hiç konuşmadın. Hep sustun. Susman bile canımı yakıyor. Çünkü seni başkasının yanında görme ihtimali bile gözlerimin dolmasına yetiyor. Ve korktuklarım hep başıma geliyor. İnsan en çok da “hayır o bana yapmaz” dediklerinden korkmalıymış bunu anladım.

Şimdi bazen yolda karşıma çıkan birilerinin bazı hareketleri sana benziyor. Sanırım seni taklit ediyorlar, inadıma. Ama yanılıyorlar. Hiçbiri sen gibi sarılamıyor. Konuşamıyor. Sahiplenemiyor. Öpmüyor. Dokunmuyor.

Keşke bu yazdıklarımı sen bana söyleseydin. Emin olabilirsin; gitmezdim.

Keşke bana ihtiyacın olsaydı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder