
Ortaokul yıllarım. O bedbaht günü hatırladıkça hala tam şuram sızlar. Bir sabah her zaman ki gibi pastaneden iki poğaça ve bir adet vişne suyu almış, okul yolunu tutmuştum. Benim okula gitme nedenlerimden biride, o iki adet poğaça ve bir adet mevye suyunu gönül rahatlığı ile mideye indirmekti zaten, yoksa hiç sevmezdim okulu filan, fakat aç olan sıra arkadaşlarımdan bir türlü bu isteğimi gerçekleştiremiyordum. Sürekli benim o iki adet poğaçam ve zar zor para denkleştirerek aldığım bir adet mevye suyumdan faydalanıyorlardı. Ben ortaokuldayken iyi bir çocuktum ama. Yiyeceklerimi arkadaşlarımla paylaşıyor, öğretmenimin gözüne ışıldayan gözlerle bakıyordum. Hatta ara sıra okulun arka bahçesinde şirinleri bile görebiliyordum. Ama bir yerden sonra kapitalist sistem beni de etkisine almıştı, aa yeter lan sikerim böyle işi diyip, poğaçam ve meyve suyumu tek başıma yeme istegine karar verdim, sokarım şirinlere de, ışıldak gözlere de, demeye başladım. Poğaçalarımı kendim tek başıma yemek istiyordum, kendiminkilerle birlikte arkadaşlarımınkini de yiyim diye düşünmeye başlamıştım. Planlar yaptım, ve pastaneden aldıklarımı okulun en kuytu yerlerinde tüketmeye karar verdim. Kendi poğaça ve böreklerimi bu şekilde okulun en kuytu yerlerinde tüketiyor, daha sonra sınıfa çıkıp arkadaşlarımın poğaçalarından da yiyordum. Bu sırada içimden hain kahkahalar atıyor, yaptığım bu kötülüğün verdiği haz ile orgazm çığlıklarına boğuluyordum. Ama kimse bilmiyordu. Neyse, yine böyle bir güna, ben okulun en ücra köşesinde poğaçamı ve meyve suyumu mideye indirirken, sınıf arkadaşlarım uzaktan göründü. Bana doğru geliyorlardı. Bana baktılar, ben onlara baktım. sonra çılgınlar gibi birbirimize koşup seni seviyorum dedim, tabi gönül böyle olmasını isterdi tıpkı filmlerdeki gibi ama öyle olmadı, yaklaşık bir 20 saniye böyle birbirimize bakakaldık. Yapacağım en akıllı hareket, kalan son poğaçayı bütünüyle yutmaya çalışmak olacaktı. Gözlerimdeki bu hayvani düşüncenin farkına varan arkadaşlarım, ' boğazını tutun boğazını migdeye gitmeden yakalayalım ' diyerek bana doğru koşmaya başladılar. Gözüm dönmüştü. Düşündüğüm gibi kalan son poğaçayı bütünü ile ağzıma soktum. Arkadaşlarımın az önceki çığlıkları, bu hareketimden sonra yerini ' zehir zıkkım olsun ' feryatlarına dönüştü. Tam bu sırada bana tekme ile uçuyorlarken, az önce yuttuğum poğaça burnumdan sümükle beraber çıktı. Şok olmuştum.
Arkadaşlarımda şok olmuştu. Yoldan geçen bi kaç kişide şok oldu, derken bu virüs ülkeyi kapladı, şok olan olana inanır mısınız, onu başka bi zaman anlatıcam ama, neyse, böyle bir karenin ana kahramanlarından biri olmaktansa, ölmeyi tercih ederdim. Hem bu gizli yaptığım şey ortaya çıkmış, hem de, bütünüyle yuttuğum poğaçanın burnumdan sümükler ile çıkmasına arkadaşlarım tanık olmuştu. Ölüm gibiydi benim için. Yakalanmak bir şey değil, son anda yaptığım hayvanlığı görmeleri idi benim için sorun olan. Acaba ne yapabilirim diye düşündüm. Bunumdan çıkan poğaçaları elime alarak arkadaşlarıma döndüm ve ' bakın size de ayırdım yemez misiniz?' 'dedim. onlarda ' siktir git lan şerefsiz ' dediler. ' peki ' dedim ve oradan uzaklaştım. O ışıldayan gözlerle öğretmene bakan çocuk, yitip gitmişti o andan sonra. Şirinleri de görmemeye başlamıştım. Ayrıca sokıyım şirinlere, mına kodugumun mavi şeytanları, olayın en acı tarafı ise, poğaçaya zam yapmıştı gaddar pastaneci. Poğaçaya yapılan zam ile, o küçücük yaşta hayatın ne kadar hayvanoğlu hayvan olduğunu anlamıştım.
İşte böyle gönül dostlarım. Hayat çok ipne.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder