Yürüyorum,karanlık ve ben yalnızım, düşüncelerim berrak ve hafif dalgalı. Dibi görünüyor hayatın ve ben en dipteki 'ben' i seyre dalmışım, tecavüzcü ve umutsuz bir intihar düşüncesi bulanıklaştırıyor zihnimi. Daha da dibe çöküyorum suyun kaldırma kuvvetini hiçe sayarak, fizik yasaları bile etkisiz kalıyor benim dünyamda.
Yürüyorum, yine karanlık ve ben yine yalnızım, aklımda yaşamak isteyip de yaşayamadıklarım. Derinden bir 'aahhh' çekiyorum 'keşke' ile başlayan binlerce yaşanmamış anı canlanıyor beynimde. Saatler geçiyor 'keşke'ler bitmiyor ve kendime geliyorum,
önümden 'yaşamak istemeyip de yaşadıklarım 'kara kedi' edasıyla geçince 'kötü şans' diyorum, yine bir umutsuzluk bulandırıyor düşüncelerimi.
Yürüyorm, karanlık loşlaşmış ama ben yalnızım, gün batımı mı, gün doğumu mu acaba bu diye soruyorum kendime, benim ülkemde gün hiç doğmadan tekrar tekrar batar bazen 'batıyordur umarım' diyorum yine aynı umutsuz düşüncenin uyuşukluğuyla.
Sonra 'neden ki'? diye soruyorum kendime, noktalama kurallarına aldırmadan... fizik kanunlarının bile on para etmediği bir dünyada kim takar ki noktalama kurallarını? zaten umutsuzluk anlıyor beni ve cevaplıyor.
- Düşüncelerin, hayallerin, umutların -ki umutsuzluğun ağzından umut kelimesini duymak şaşırtıyor beni her türlü beklentin ve bu beklentileri yerle yeksan eden yaşadıkların... bunlarla yüzleşmeye hazır mısın ki 'neden'? diye soruyorsun?'
- Anlamadım diyorum.
- Karanlıkta gizlenen herşeyi, tüm hayatını bir anda, tüm gerçekliğiyle karşında görmeye hazırmısın ki?
- hazır değilim.
...ve gidiyor umutsuzluk.
Karanlık günün ardından güneş tekrar batıyor ve beni gizlemeye devam ediyor; Yürüyorum, karanlık ve ben hala yalnızım. Bu sefer aklımda yaşamak istemeyip de yaşadıklarım, büyük bir nefret kaplıyor içimi ve ağzımı doldura doldura bir siktir! çekiyorum hayata, bunu yaşatanlara kusuyorum nefretimi. Ve o anda tüm nefret ettiklerim beliriyor karanlığın içinde.
- Gördün mü bak, onları da sen soktun buraya diyor nefret, (yılan gibi tıslayarak çıkıyor sesi) onlar sana kabuslarında bile yer vermezken, sen hala düşüncelerinde barındırıyorsun onları.
(sinirleniyorum, hayatıma bu kadar karışılmasına sinirleniyorum)
- Sen neden burdasın? diyorum.
- 'Onu sokmadığın yer mi kaldı ki bu dünyada' diyor gerginlik, karanlığın en büyük sebebi o.
Anlıyorum, Sakinleşiyorum ve nefreti kovuyorum düşüncelerimden, tekrar yürüyorum... yalnızlığım hala tek yoldaşım. Nikotin krizi geliyor önce, sonra da kasıklarımdaki basınç ve yanmayı hissediyorum, bir sigara yakıp derin derin içime çekiyorum, sonra da
indirip pantolonumu, zaten benim olan karanlığa bırakıyorum içimdeki pisliği 'ooohhhh!' diyorum önce... ama yanma geçmiyor, daha da şiddetleniyor... alev işiyorum sanki... karanlık yanıyor... sıcak... çok sıcak... dayanamıyorum.
- 'Beni de sen soktum bu dünyaya' diyor acı.
Korkuyorum, geri adım atacakken ayağım takılıyor, düşüyorum. Biri elini uzatıyor, dostlarım... ama hepsi... gerçek dostlarım, eski dostlarım, dost sandıklarım, aldandıklarım,
aldattıklarım. Küçük düşmüş hissediyorum kendimi... hepsinin yüzünde o iğrenç bakış.
- 'Onlar seni seviyor' diyor aşağılık...
- Bu bakışla mı?
- Burası senin değil onların ülkesi olsaydı yüzlerinde bu bakışı görüyor olmazdın.
- Nasıl yani diyorum.
- Onlar sensin, senin içindekiler, sen koydun onları buraya ve yüzlerindeki bu ifadeyi de sen yerleştirdin.
(şaşırıyorum)
- Ama ben.
- 'Şaşırma' diyor şaşkınlık birden, korkuyorum.
- 'Korkma' diyor korku...
- Kurallarını sen koydun bu ülkenin, herşey senin istediğin gibi. Bizler sadece gerektiği yerde devreye giren fonksiyonlarız, onlar ise değişkenler, nerede ne yapacağımızı, hangi değişkene ne kadar etki edeceğimizi sen belirledin. Neden şaşırıyorsun ki?'
- Ve neden korkuyorsun?.. diye ekliyor korku.
(ben bunu neden yapıyorum ki? kendimden bu kadar mı nefret ediyorum derken)
- Biri beni mi çağırdı? diyor nefret.
- Anlıyorum. Nefret benim nefretim, korku benim korkum... hepsi benim.
-'evet' diyor korku... Herşey sensin burada ve tüm bu karanlık dünya senin eserin, bu yüzden bu yalnızlık hissi... Bu yüzden yalnızlıkla konuşmadın hiç. 'bu dünya zaten yalnızlığımın eseri... herşeyde yalnızlık var zaten.
- Anlıyorsun yavaş yavaş diyor nefret. (sesi hala tıslayarak çıkıyor)
Yürüyorum... karanlık benim, yalnızlık benim, etraf hafiften aydınlanıyor ve içime bir umut düşüyor...
- Bak karşıda bir ışık, güneş doğuyor, diyor umut.
ve ben;
Biraz daha yaklaşman lazım,ancak o zaman diyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder