Bazen sırf karşındaki senden çok daha mutlu olsun diye ona her şeyini verirsin. En çok da kendini. Kimseye göstermediğin özelliklerini, huylarını. Vücudunu bile. Kimsenin bilmediği erişemediği yerler artık onun olmuştur. Sonunda anlarsın sen, insan mutlu edeni değil aslında karşısındaki onu üzdüğünde ona aşık olurmuş. Yeni yeni öğrenirsin.
Sonra bir sabah olur. O gün içerisinde ayrılırsın. Halbuki o sabah yine sıradanmış gibi başlamıştır. Günaydın mesajıyla uyanmışsındır. İyi geceler mesajıyla uykuya dalmışsındır. Hatta o “uyudun mu ya” bile demiştir belki de. Böyle iğrençtir işte. Hiç bilemezsin ki, yarının neler getireceğini. Tahmin edemezsin, saatlerin neleri yok edeceğini. Zamanın neyi elinden aldığını hep elinde tutunacak bir şey olmadığında; yani kaybedince anlarsın zaten. Sonra başka bir sabah olur, özlersin. Mesaj beklersin. Hiç gelmeyeceğini bildiğin halde, beklersin, beklersin, beklersin. Hep boşunadır, sen de bilirsin. Ama nefret ettiğin bu Dünya sana bir sürü umut sağlar. O değil, umudu sana zaman verir. Ama sen hep senin hayatını mahvedende suçu ararsın. O giderken bile umut bağlamıştır aslında. “Geri döner mi?” diye. Sonra başka bir sabah olur, alışmaya çalışmalıyım dersin. Dışarı çıkarsın. Başkalarının gözlerinde onun gözlerini görürsün. Başkalarının konuştuğu cümleleri dinleyip “o da böyle derdi” dersin. Kızarsın kendine. O benim burda olmamı istemezdi dersin, kendi kendine. Ama ne kızan biri vardır, ne seni arayıp eve gitmeni isteyen. Yine gelip ağzına sıçmasını dilersin. Ama gelmez. Sen de başka gözlere dalarsın. Dalıp gidersin öylece. Sonra başka bir sabah olur. İzlediğin filmdeki bir hareket, dinlediğin bir şarkı sırf aklına onu getirdiği için ağlarsın. Rahatlamaya çalışırsın. Gözyaşlarını silen biri kalmadığında rahatlamadığını hatta aksine daha da boğulduğunu anlarsın. Sonra başka bir sabah olur. Onun adını bir köşelerde yazdığın defterler, unutamadığın tarihler, saat dilimleri, telefonundaki eski arama kayıtları, videolar, konuşmalar “tam da unuttum” dediğinde önüne çıkar. Hatırlarsın. Suçluyu bulamazsın. Çözemezsin. Çünkü yokluğunda onu hatırlayan sensin. Hatırlatan o değil, silmeyen hep sensin. Karalayan belki o, ama silmeyip yeniden yazmaya çalışan hep sensin. Kuralları hep unutursun. Sonra başka bir sabah olur. Ve onu başkasının yanında olduğunu görür, duyar veya işitirsin. Dışarı çıkamazsın, eskilere bakamazsın, başkalarının gözlerinde onu göremezsin. Aynaya bakarsın, gözlerin dolar, bu sefer gözünün içinde onu görürsün. Silemezsin, karalayamazsın. Sadece bakarsın. Her şeyini verdiğin için artık sen; onun elinin altındayken, sen kaybolduğunu anlarsın. Sonra başka bir sabah olur. O başkasını öper, sen resimlerini öpersin. O başkasıyla konuşur, sen eski konuşmalarını okursun. O başkasına “bu bizim şarkımız olsun” der, sen onu hatırlatan her şarkıyı dinlersin. O başkasına sarılır, sende yokluğuna sarılır, uyursun.
“Anlat” demiştin. Anlatabildim mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder