Ne kadar başarılı olabileceğim konusunda endişelerim var. Uzun şeylerden sıkılırım; uzun işler, uzun hikayeler, uzun yazılar, uzun hayatlar.. Sıkılmaya fırsat bulamadığım kısa sayılacak hayatımda o kadar çok uzun şey var ki, taşıyamıyorum. Yeter artık dediğim, seneler süren dakikalar.. Aşk, sevgi, aldanmak, vefa, huzur, tutku, heyecan ve yitirdiğim diğerleri var. Ya da yok artık. Hayatımdan çıkaramadığım, hayatıma alamadığım insanlar var. Göz göre göre kaybettiklerim ve hiç elde edemediklerim de. Yakındığım şey yalnızlık değil. Kalabalıkta yalnız hissetmek zor sadece. Yalnızken hep üşürüm çünkü. Dışarıya buz gibi görünürken en çok kendim üşürüm. Oysa soğuğu hiç sevmem. Ama soğukta acılarını hissetmiyor insan. Ben canım acıdıkça hissizleştim. Öyle çok korkuyorum ki kaybettiklerimin hislerimle sınırlı kalmayışından. Kayıplardan kaçmak, biraz olsun mutlu olmak için gözlerimi kapatıp rüyalar gördüm şimdiye dek. Hiç uyanmadım, zaten hiç uyumamıştım. Arkama yaslandığımda var olduğunu sandığım duvarların olmadığını gördüğüm zaman yıkıldım ben. Temelleri sağlam olmayan ilişkilerin üzerine kırık hayaller kurdum. Açlığın ne demek olduğunu iyi bilirim mesela. Hayır, parasız kalarak değil sevgisiz kalarak öğrendim. Hep ben sevdim, hep ben nefret ettim, sadece ben yoruldum. Karşılık beklemeden kendimden verdim. Ruhum hesap sorsa verecek cevabım yok. Yaralarımı saramaz oldum. Öldüm. Öldürüldüm belki. Zannettiğinizin aksine yok oluş hikayesi değil bu. Ruhsuz bir beden, buz gibi bir adam, taş bir kalpten söz ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder