6 Ağustos 2010 Cuma

Bir Garip Diyalog.



- Merhaba.
- Merhaba.
- Varlığınızı kabul etsem bile her kulunuza zaman ayıracağınız aklıma gelmezdi.
- Zamanım var. Takdir edersin ki zamanı da ben yarattım. Zaten bu senin dünyada bildigin bir kavram.
- Anlıyorum.
- Emin misin?
- Evet, konuya değiştirelim.
- Konu?
- Bir sebeple buradayım sanırım.
- Ölümlüler olarak neden her şeye bir sebep bağlamak zorundasınız ki?
- Mantık olarak diye düşünmü...
- Mantik derken?
- Saçma oldu evet.
- Bir şeyi anlaman lazım, şu anda bildigin hiçbir şey senin bildigin şekilde degil. Bildigin gerçekligin olmadıgını kavrayabilir misin?
- Denerim.
- Mesela Samoa'nun olmadığını düşün.
- Sorun yok.
- Kavrayamadığın için sana öyle geliyor. Mesela güneşin var olmadığını kavra.
- Anlıyorum, olay büyüdükçe zorlaşıyor.
- Büyüklükte değil, umrunda bile degil aslında. Kilit nokta, verilen imgenin seninle ne kadar bagdastığında.
- Mesela Kedilerin olmadığını düşün.
- Aaa, bak şimdi ayıp edersin.
- .....?
- Özür dilerim. Eheh
- Sakın
- Pardon.
- Bana soracak bir şeylerin var mı?
- Evet, mesela din ile bilim neden bu kadar çok çelişiyor? ya da din neden bilimin ve ilerlemenin karşısında sürekli?
- Dinle bilim aslında hiçbir zaman çelişmiyor. İnsanların anlaması gereken şey, bilimin türettigi bilginin temel dogrulugunun olmadığı, o anki şartlar için dogru oldugu. Her nasıl newton ve einstein'ın teorileri zamanla çürütülüp, yerlerine yenilerini bıraktıysa, bilim de o şekilde, insanların benim yaratttığım evreni algılama çabalarıdır. Ben hiçbir şeyi onların ulaşamayacagı bir yere koymadım. Sadece biraz daha ugrası gerekiyor. Bir de tabi insanlarin olayları çıkarları dogrultusunda birebir tercüme etme hevesleri var. İncil'de geçen 'let there be light' cümlesinin bing bang için bir metafor oldugunu anlayamadı insanlar henüz.
- Peki ben şimdi cehenneme mi gidicem?
- Aahaha hayır, sen bana inanmakla beraber, benim insan kavramında bekledigim birçok özelliği gösterdin. Diger her yandan iyi olan bir insanı, kanıt görmedigi bir şeye inanmadı diye cezalandıran bir kişinin adaletinden söz edilebilir mi ?
- Ama islam? incil?
- Her insan bana farklı ulaşır. İsimlerini saydikların yaygın yollarından bir kaç tanesi. ama ben her yerde, ve her seydeyim. Bu yüzdendir ki. Zaten kimin ne kadar müslüman oldugunu sadece ben bilirim.
- Kinaye sezdim biraz?
- Evet, cehennem korkusuyla, çevre baskısıyla, bir yerlere ait olmak hissi için bir dine sığınan insanlardan pek hoşnut degilim.
- Onlar cehenneme mi gidicekler?
- Hala anlamıyorsun.
- Sanırım anlamıyorum.
- Zaten yaşadığını sandığın dünya idi cehennem. Sen oraya günahların yüzünden gittin, zamanını çektin. Şimdi özgürsün.
- Cennete gidiyorum yani?
- Hayır. artık özgürsün. Özüne, kendine, aynı anda yokluğa ve bütünlüğe dönüyorsun.
- Ölecek miyim?
- Bildigin kavramlar içinde ölüsün zaten. Ama asıl zamanın içinde ölüm diye bir şey yok. Herkes kendi hayal gücünün kabusunda yasayan birer bagımsız olgu sadece.
- Büyüksün.
- Ee bi zahmet.
- ...
- ...
- Son bir şey sormak istiyorum ?
- Evet.
- Şeytan kim? nerede?
- Hahahhahaa
- ...
- Şeytan yok ki.
- Ama yazıyor bir sürü yerde.
- Evet yazıyor. Şeytan sadece benim insanın içindeki kötülük, nefret ve hırs duyguları için kullandığım bir metafor, bir ip ucu. Adem ve havva'nın cenetten kovulması hikayesinde yeterince iyi anlattığımı düşünüyorum. Ama siz ölümlüler benim kullandiığım bu betimlemeyi alıp, yaptıığınız her kötülügün sorumlulugunu yükleyecek bir günah keçisi haline getirdiniz. Her şeyi yapan sizken, kendinizi şeytan'a uydugunuza inandırdınız. Söylesene, benim irademe kim karşı gelebilir?
- Hiçbir şey.
- Aynen oyle.
- Bitebilir mi artık bütün bunlar?
- Evet. Artık bütün günahlarından arındın. Hem gerçek hayatı, hem de gerçek hayat sandiığın cehennemi yaşadın. şimdi hep oldugun şeye geri döneceksin. Yaratılan her şey gibi, yaradan olacaksın. Anlasana artık, varlık diye bir şey yok, herşey yoklugun üzerindeki geçici bir ilizyon. Tekil semantik içinde hepimiz dalgalanan bir renksizlik içinde kendimizi tecrübe eden bir simgeyiz.
- Vayyy
-Takdir edersin ki Türkçe'yi de ben yarattim.
- Ehehe. Peki maden şuan ölüyüm, bu omuzuma binen yük nedir?
(Taksim - İncirli otobüsü)
- Abi uyan son duraga geldik, domuz gibi terlemişsin.
- Dürtme lan tamam, kalktık.

1 Ağustos 2010 Pazar

Bakın Bakın Ne Anlatıcam.


Kızlar:

Ne yazık ki çoğu kızımız, sadece kaya gibi çocuk olmadığı için çıkmazlar bazı erkeklerle. Bilinir ki bu erkek çok iyi biridir. bilirler ki bu erkek onu çok iyi anlamaktadır, ona tüm sevgisini vermeye hazırdır.

Ama onlar 'elektrik meselesi' derler, 'karizma meselesi' derler, 'gözünün üstünde kaşı var' derler ve o erkeği değil de, kendisini üzecek, ne idüğü belirsiz, ama 'karizmatik' ve 'elektriği hissettiren' erkekleri tercih ederler. İyi erkekleri de dostları olarak bellerler. Bir de dostumla nasıl çıkarım? kılıfı uydurarak bu işten iyice sıyrılırlar. Bu durumda iyi erkekler farkedilmeyi beklemek zorunda kalırlar.

Bu erkeklerin bir çoğu, çevrelerindeki bu elektriği arayan kızlar, seçtikleri o mükemmel erkek arkadaşları onları üzerken, ağlatırken, aldatırken; kendilerine değer veren bir kızla karşılaşırlar. Bu kız da, aynı bu iyi erkek gibi, sevgiyi aramaktadır. 'ilişki heyecanını kaybetti' gibi sudan sebeplerle ilişki bitirmez bu çift. Çünkü ilişki heyecan yaşamak için değildir, heyecan isteyen extreme sports yapsın abicigim. Bir ilişkinin devamı için gerekli olan heyecan en fazla sevginin yarattığı heyecan olabilir.

Dolayısıyla bu kız ve erkek bir süre sonra nişanlanır ve evlenirler. Her ikisi de parmaklarına yüzüğü takarlar.

Bunun sonucunda da, başta burun kıvırdıkları erkekleri evlenmiş gören kızlar 'bütün iyi erkeklerin parmaklarında yüzük var' diye dövünürler, hiç hakları olmadıkları halde. Üstelik, bu erkeğin zamanında kendileriyle olmak için yanıp tutuştuklarını bilmezden gelerek. Yazık.

Erkekler:

İçine dahil oldugum grup. Hepimizin son çift kromozomu xy haliyizdir. Fakat her erkek hayatının her döneminde sevgili bulabilecek çekiciliğe sahip olmayabilir. Özellikle ergenliğin başından kişiliğin oturması dönemine kadar bazı erkekler ayda bir sevgili değiştirirken, bazıları 20'li yaşlarına kadar doğru düzgün bir ilişki yürütmeyi başaramaz, ve neredeyse hep yalnız kalırlar, ama ona çok yakın olan ve onu gerçekten seven diğer kızlara yönelirler; yani dostlarına.

Ortada daha çok sevecek bir kız bulunmadığından erkekler sevgililerine sakladığı sevgi ve ilgiyi seçtikleri bir dostu üzerinde yoğunlaştırırlar. Hatun kişi ise , 'heyo bir erkek onunla çıkmayacağımı bile bile bana yakınlık gösteriyor, ne salakmış' diye düşünür. Ve ilgisinden yararlanabilir, ikili normal dost kavramını aşmaya başlar, birbirlerine 'kanki-ötesi' diye gibi adlar takarlar. Normal arkadaşların dostların birbirlerine davrandıklarından daha yakın davranırlar. Birbirlerine güzel sözler söylerler. Sarılırlar, hatta el ele tutuşurlar. Dışarıdan bakıldıklarında sevgili gibidirler, ama aslında değildirler. Onlara sorarsanız sadece çok seviyoruz birbirimizi ama bunun adı aşk değil diye cevap verirler.

evet, o iki insan birbirleri için artık özeldir. ama işin içinde aşk'ın 'a' sı yoktur...

öyle midir gerçekten?

Kız bilir mi o erkeğin neler çektiğini? aslında neler istediğini? aslında neler yapmak isteyip de, haykırmak isteyip de haykıramadığını?
Ben size ne hissettiklerini bir kaç cümleyle anlatıyım hemen.

- Öf be, fenerbahçe yine yenildi, ama, kuru fasulye güzeldi.